Р.Б. СҮЛЕЙМЕНОВ АТЫНДАҒЫ ШЫҒЫСТАНУ ИНСТИТУТЫНЫҢ ДИРЕКТОРЫ ДҮКЕН МӘСІМХАНҰЛЫНЫҢ «АЗИЯ ЕУРОПА» ЖУРНАЛЫНА БЕРГЕН СҰХБАТЫ (Түрік тілінде)
Dergimizin bu sayısında, Çin Halk Cumhuriyeti, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin Tekes ilçesinde (1963) doğmuş, bağımsızlığının ilk yılında (1992) Atayurdu olan Kazakistan’a göç eden Prof. Dr. Duken Masimhanulı ile yaptığımız röportajı dikkatinize sunuyoruz. Kazakistan Cumhuriyeti Eğitim ve Bilim Bakanlığı İlim Komitesi bünyesindeki “Ramazan Bimaşoğlu Süleymenov Şarkiyat Enstitüsü”nün Müdürlüğü görevini yürüten Masimhanulı, Çin dili ve edebiyatı üzerine yaptığı araştırma ve çalışmalarla yaklaşık otuz yıldır, Kazakistan’ın eğitim ve bilim alanında önemli hizmetler vermektedir. Sinolog, tercüman ve şair olan Masimhanulı, Kazakistan’ın Onurlu Vatandaşı, Alaş Uluslararası Edebiyat Ödülü ile Şangay İşbirliği Teşkilatı tarafından verilen “İpek Yolu: İnsan İşbirliği” Ödülü gibi çok sayıda ödüle layık görülmüştür.
Sayın Duken Masimhanulı, okuyucularımız için önce kendinizden bahsettikten sonra kısaca eğitim hayatınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
1963 yılında Çin Halk Cumhuriyeti, günümüzde Sincan Uygur Özerk Bölgesi olarak adlandırılan tarihi Doğu Türkistan’ın, Tekes ilçesine bağlı Akşi kasabasında doğdum. 1982’de liseden mezun olduktan sonra Pekin’deki Merkezi Milletler Enstitüsü (daha sonra Üniversite – DM), Filoloji Fakültesi’ni kazandım. Fakülteden 1987’de mezun oldum ve ardından Sincan’ın merkezi olan Urumçi şehrindeki Sincan Sosyal İlimler Akademisi Edebiyat Enstitüsü’nde araştırmacı olarak çalışmaya başladım. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Kazakistan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra tarihi vatanıma geri dönme hazırlıklarını başlattım. O dönemlerde, Çin vatandaşlarına ulusal pasaport gibi bir doküman verilmiyordu. Böyle bir belgeyi yaptırmak çok zordu. Vatanıma olan sevgim sayesinde tüm zorlukların üstesinden geldim. 1992 yılında Al-Farabi Kazak Milli Üniversitesi’nin daveti üzerine Kazakistan’ın Almatı şehrine taşındım. Daha sonra, 1992-1993 öğretim yılının ikinci döneminden 2002’ye kadar, Al-Farabi Kazak Milli Üniversitesi Şarkiyat Fakültesi’nde Çin dili ve Edebiyatı öğretmenliği yaptım.
İlim yoluna nasıl başladığımı okuyucularımla paylaşacak olursam, az önce, ilk kariyerime akademide başladığımdan bahsetmiştim. O dönemlerde, Çin’de akademik kariyere pek rağbet yoktu. Bu nedenle gençler kariyer yapma işleriyle pek ilgilenmezlerdi. Yukarıda adı geçen akademide Çin’in dünyaca ünlü Kazak bilim adamları: Nigmet Mınjani, Bulantay Dosjanin, Jakyp Mırzahanov, Beksultan Kasey, Nabijan Mukamethanulı gibi hocaların hem öğrencisi hem de kardeşi olarak ilmi çalışmaların tüm incelikleriyle tanıştım. Ata yurda yerleştikten sonra, gözlemlediğim hususlardan biri, Kazakistan eğitim sisteminde genç uzmanların akademisyen derecelerinin savunma zorunluluğu oldu. İlk başta bu talebe pek dikkat etmedim. Öğrencilere ders vererek geçimimi sağlamaya devam edeceğimi düşündüm. Üstelik, Allah’ın verdiği bir şairlik yeteneğim de vardı. Bunun yararlı olacağını düşünüyordum. Ancak, Al-Farabi Kazak Milli Üniversitesi yönetimi tarafından akademik derecelerin savunulması için talepler artmıştı. Sonra Kazak halkının tanınan bilim insanlarından biri olan Prof. Dr. Rımgali Nurgali’nin talebesi oldum. Birkaç yıl sonra, tez hocamın danışmanlığında, “Çin’de Yaşayan Kazak Şairlerinin Eserlerinde Ulusal Kurtuluş Fikri (20. yüzyılın 20-50’li yıllarında)” konulu Yüksek Lisans tezimi başarıyla savundum. 1992-2002 yılları arasında Al-Farabi Kazak Milli Üniversitesi’nde çalıştım. Bu 10 yıl içerisinde öğretim üyeliğinin yanı sıra bölüm başkanlığı görevini yürüttüm.
2002 yılında Astana’da (Nur-Sultan) Lev Gumilev Avrasya Milli Üniversitesi’nin daveti üzerine başkente taşındım. Bu üniversitede, 2002’den Haziran 2020’ye kadar çalıştım. Bu 18 yıl boyunca, Bölüm Başkanlığı ve Enstitü Müdürlüğü gibi görevlerin yanında öğrencilere “Çin Dili ve Edebiyatı”, “Çeviri Teorisi”, “Çin Kültürü” dersleri de verdim. 2008 yılında “Kazak ve Çin Edebiyatında Milli Gelenek ve Yenilikler (Muhtar Avezov ve Lu Şun eserlerinin temelinde)” konulu doktora tezimi savundum.
Gurur duyduğum şeylerden biri, öğrencilerimin çoğunun bugün yüksek makamlarda görev yapıyor olmalarıdır. Dışişleri Bakanlığı, üniversiteler ve ilgili bilimsel araştırma enstitüleri bu kurumlardan bazılarıdır. Memleketime döndüğümden bu yana, yaklaşık 30 yıldır, ülkemizde Şarkiyat alanında ilmi araştırmalara devam etmekteyim.
Süleymenov Şarkiyat Enstitüsü’nün geçmişi ve günümüzdeki başarılı çalışmaları hakkında okuyucularımızı bilgilendirebilir misiniz?
Yukarıda bahsettiğim gibi, 1 Haziran 2020 tarihinde Kazakistan Eğitim ve Bilim Bakanlığı tarafından R.B.Suleymenov Şarkiyat Enstitüsü Müdürü olarak atandım. Aslında bu kurum benim için çok da yabancı değildi. Burada çalışan bazı ilim adamlarıyla daha önceden tanışmıştık. Ayrıca, Enstitü’nün eski başkanı, tanınmış bilim adamı Prof. Dr. Absattar Hacı Derbisali hoca ile Kazakistan’a geldiğim ilk yıllardan iyi ilişkilerimiz vardı. Al-Farabi Kazak Milli Üniversitesinde, birlikte öğretim görevlisi olarak çalıştığım Şarkiyat Fakültesi Dekanı olan Prof.Dr. Absattar Hacı Derbisali, aynı zamanda Dil ve Uluslararası İlişkilerden sorumlu Rektör Yardımcısı görev-lerini yürütmekteydi.
Enstitü, 1996 yılında hükümet kararnamesiyle kurulmuştu. Sovyetler Birliği Döneminde ülkemizin yurt dışı devletleri ile doğrudan ilişkileri yoktu. Bunun sebebi, herkesçe bilinmektedir. Zira o dönemde, dış politika Moskova tarafından belirlenirdi. 16 Aralık 1991 tarihinde ülkemizin bağımsızlığını kazanmasının ardından, “gemimizi dünya okyanusuna” salıverince, yabancı devletlerle doğrudan uluslararası diplomatik ilişkiler başlatılmıştır. O döneme kadar Doğu Dünyası: Doğu ülkeleri, İslam Dünyası, İslam ülkeleri, Uzak Doğu ülkeleri, Güney Asya ülkeleri bizim için sır dolu gizemli ülkeler durumundaydı. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, Doğu ülkeleri de dahil olmak üzere dünya ülkelerini tanımak, temas kurmak ve içerde ve dışarıda milli politikalar izleyebilmek için özel bir bilimsel araştırma merkezine ihtiyaç duyulmuştu. Bağımsızlığın ilk yıllarında Ş.Ş. Velihanov Tarih ve Etnoloji Enstitüsü’nde çalışan Prof. Dr. R.B.Süleymenov, kuruma bağlı olarak Şarkiyat bölümünü açarak çalışmaları başlatmıştı. Kısa bir süre sonra, Uygur Araştırmaları Enstitüsü ile birleşerek, “Şarkiyat Enstitüsü” olarak müstakil resmi bir kurum haline gelmiştir. Daha sonra, R.B. Süleymenov’un anısına, Enstitü’ye onun adı verilmişti. Bu yıl Enstitü’nün kuruluşunun 25. yıl dönümüdür. Bu süre, göz açıp kapamış gibi çok hızlı bir şekilde geçti. İnsan yaşamı için 25 yıl, önemli bir zaman dilimidir. Kuruluşundan bugüne kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen Enstitümüz, çalışmalarıyla Avrasya coğrafyasında haklı bir şöhret elde etmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Pensilvanya Üniversitesi’nin 2020 yılında hazırladığı rapor sonuçlarına göre Enstitümüz, Orta Asya kategorisinde önde gelen 58 araştırma merkezi arasında 37. sırada yer almıştır. 25 yıllık bir geçmişe sahip olan kurumumuzun faaliyetlerinin, okyanus ötesindeki uluslararası kuruluşlar tarafından yüksek düzeyde değerlendirilmesi, bizim için büyük bir onurdur. Bugün, Enstitü’nün yapısı yeniden gözden geçirilerek çalışmalar devam ettirilmektedir. 1992-1993 yılları arasında Ramazan Süleymenov; 1993- 1996 yılları arasında Erden Kajıbek; 1996-2013 yılları arası Meruert Abuseyitova ve 2013-2020 dönemi (1 Haziran’a kadar) Absattar Hacı Derbisali kurum başkanlığı görevlerinde bulundu.
Kazakistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Kasım Comart Tokayev’in “Bağımsızlık Her Şeyden Değerlidir” makalesini okuduktan sonraki düşünceleriniz ve Bağımsızlığın 30. Yıl Dönümü öncesi kurumunuz tarafından yapılacak çalışmalarla ilgili de düşüncelerinizi paylaşır mısınız?
Cumhurbaşkanımız Kasım Comart Tokayev, 2021 yılını, “Bağımsızlığın 30. Yıl Dönümü” olarak ilan etmiştir. Bu önemli tarihin onuruna “Bağımsızlık Her Şeyden Değerlidir” konulu bir makale yayımlamıştır. Bağımsızlık yıllarının tüm dönemlerini kapsayan makalede her detaylı bir şekilde analiz edilmiştir. Cumhurbaşkanı, söz konusu makalede 30 yılı 10’ar yıllık 3 döneme ayırmış, her dönemde yapılanları ayrı ayrı değerlendirerek, elde edilen başarıları “asra bedel çalışmalar” olarak nitelendirmiştir. Biz bazen kendimizi 1000 yıllık, 500 yıllık geçmişi olan Amerika ve Avrupa devletleriyle kıyaslayarak, “Onlarda var, bizde neden yoktur, neden hala sahip değiliz” diye sabırsızlanıyoruz. Kazaklar’da şöyle bir deyim vardır: “Müslümanlık yavaş yavaş (yayılır)”. Bu deyimin manasını unutmamalıyız. Himalaya dağlarının tepesini fethetmek için yamaçlarından başlamak gerek. On ciltlik bir kitabın yazımının, harflerden, cümlelerden başladığını bazen gözden kaçırıyoruz. Toplum genel olarak iki türlü istikametle gelişir. Bunlardan birincisi, devrim, ikincisi ise tedrici gelişim olan evrimsel yoldur. Toplumumuz içerisinde pek çok farklı etnik grupların ve farklı inançlara mensup kişilerin olması nedeniyle, seçimimiz yalnızca evrimsel bir yol olmalıdır. Pek çoketnik grubun ve çok sayıda inanca mensup kişilerin yaşadığı ülkemizin bu durumunu bir avantaj olarak kullanmaya devam etmeliyiz. Çünkü, Kazakistan’da yaşayan bütün topluluklar devletimizin kalkınmasına katkıda bulunmaktadır. Bunun değerini bilmemiz gerekir. Biz huzur içinde yaşamayı tercih ederiz. Üstelik jeopolitik açıdan çok hassas bir bölgede bulun-maktayız. Bu 30 yıl, devletimiz için verimli bir dönem idi. Biz bu dönemi devletimiz uğruna çok yararlı bir şekilde kullanabildik. Cumhurbaşkanı, makalesinde, milli tarihe bakışta yeni bir yaklaşımın oluşturulması ve genç nesillere yönelik bağımsızlığın önemini açıklamak için kapsamlı çalışmalar yapılması gerektiğini detaylı olarak açıklamıştır. Son zamanlarda, toplumda bağımsızlığın değerini anlamayan, onu doğal bir süreç olarak algılayan görüşler ortaya çıkmaktadır. Bizim kimliğimiz nedir? Nereden geldik? Tarihimiz nasıldı? sorularını daima sormalı ve cevaplamalıyız. Zihnimizi, vatanseverlik duygularıyla beslemeliyiz. İşte o zaman eğlence yerine fikir üreten bir halk olacağız. Cumhurbaşkanımız, makalesinde ülkemizin gelişmesi ve refahına, topraklarımızın bütünlüğüne yan gözle bakanlara net bir cevap vermiştir. Sınırlarımızın sağlam ve topraklarımızın bütünlüğü hakkındaki düşüncelerinden çok mutlu oldum. Bilhassa, Cumhurbaşkanı’nın milli tarihimiz hakkındaki görüşlerinin, tarih alanındaki çalışmalar ile Şarkiyat araştırmalarına büyük bir sorumluluk yüklediğine inanıyorum.
Son olarak, Enstitü’nün yurtdışındaki ilmi araştırma kurumları ile işbirliğinden ve bu kapsamda elde ettiğiniz başarılardan bahsedebilir misiniz?
2020 yılı, “Kovid – 19” salgını ile insanlık tarihine geçti. Ben, tam karantina döneminde enstitü başkanlığı görevine başlamıştım. Bu dönemde çok sayıda aydın, bilim insanı, doktor, şair ve yazar vefat etti. Nüfusumuz zaten az idi. Uçsuz bucaksız topraklarımız var. Kazakistan için her birey önemlidir. Çaremiz var mıydı? Kendimize dikkat ederek, işimizi devam ettirmek zorundaydık. Eskisi gibi ilmi araştırma heyeti düzenlemek, iş seyahatlerine çıkmak artık imkansız bir hale geldi. Yurtdışına çıkarak ya da yurtdışından bilim insanlarını davet ederek yüzyüze bilimsel çalışmalar yapılamadı. Fakat, okullardan başlayarak devlet başkanlarına kadar dünyanın her yerinde uzaktan çevrimiçi format kullanıldığı herkesçe malumdur. Biz de planladığımız etkinlikleri çevrimiçi platformlarda gerçekleştirdik. Doğalolarak, Enstitü’deki bilim insanlarının planladıkları yurtdışı ilmi çalışmalar gerçekleşemedi.
Esasında, Şarkiyat Enstitüsü’ndeki uluslararası ilişkiler çalışmaları çok kapsamlıdır. Özellikle, UNESCO ile çok sayıda çalışmalarımız bulunmakta. Öte yandan, Şarkiyat Enstitüsü, uluslararası bilimsel programları çerçevesinde ilmi çalışmaları, burslar ve projeler aracılığıyla destekleyen kurumlarla işbirliği yapmaktadır. Örnek vermek gerekirse, Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü, St. Petersburg Doğu Dilleri El Yazma Eserler Enstitüsü, Çin Halk Cumhuriyeti No.1 Tarih Arşivi, Doğu Avrupa Devletlerinin Rusya ve Orta Asya Araştırma Enstitüsü, İngiltere’nin Cambridge Üniversitesi’ndeki Orta Asya Araştırmaları Forumu, Moğolistan’ın Uluslararası İlişkiler Araştırma Enstitüsü, Uluslararası Göçebe Medeniyetler Enstitüsü, Almanya’nın Şarkiyat Enstitüsü, Çek Cumhuriyeti’nin Bilimler Akademisi Etnoloji Enstitüsü, Fransa’nın Orta Asya Araştırmaları Enstitüsü, Sorbonne-Kazakistan Enstitüsü, ABD’nin Wisconsin Madison Üniversitesi, Özbekistan’ın Şarkiyat Enstitüsü, Tacikistan’ın Tarih ve Şarkiyat Enstitüsü, Belçika’nın Leuven Katolik Üniversitesi ile işbirliği protokollerimiz bulunmaktadır. Bunların yanında, 2021-2023 döneminde Çin Halk Cumhuriyeti Sosyal Bilimler Akademisi, Şangay Üniversitesi, Şarkiyat Üniversitesi, Gürcistan’ın Şarkiyat Enstitüsü, Georgetown Üniversitesi’nin Katar’daki Uluslararası ve Bölgesel Araştırmalar Merkezi ile Kuala Lumpur Malezya’daki Asya’nın Strateji ve Liderlik Enstitüsü ile işbirliği protokolleri yapmayı planlamaktayız. Bu ülkelerle olan işbirliğimizde Kazakistan tarihi ve diğer alanlarda araştırma konusu olabilecek çalışmalar yapıyor, gerekli belgeleri topluyoruz.
Vakit ayırdığınız için okurlarımız adına teşekkür ederiz.
Türk Bayrağı
(Türk halkının ulu evladı M. K. Atatürk’ün ruhuna bağışladım.)
Ben kurt soylu Er Türk’üm, kardeşim,
Yıldız ruhum, ak ay onurumdur.
Kırmızı renk mi?
Kanıdır o atalarımın.
Türk isen şeffaf olsun düşünce sarayın.
Kan bozulursa hangi Tanrıya gideyim!?
Ay yıldızlı Türk bayrağı – gururum,
Sen olduğun sürece, çok üzülüp yıkılmadım.
Zor zamanlarda uzaklaşsam da ailemden,
Tonyukuk’un emanetini terk etmedim.
Atatürk’ün vasiyetini ezberledim!
Er Oğuz’un büyük ülkesini aydınlatarak,
Tek başına dalgalandın Avrupa’da.
Nereye gidersem gideyim Tanrı’dan,
Bir tek senin mutluluğunu diledim.
“Türk Türk” diye atıyor kalbim!
Tarihimin derinliğini herkese seslenen
Kurban olayım, ay yıldızlı al renkli azizim!
Seninle gelir vicdanım ve inancım,
Seninle büyür kişiliğim ve cömertliğim.
Yenilenir sana bakarak geleneğim ve dilim …
Kurt sloganlı Göktürk’ün evladıyım,
Kazak – Türk, Türk – Kazak aynı anlamdır,
Aylı bayrağın parlak venüsüdür Kazak’ım,
Gök bayrağın keskin gözlü kartalıdır
Türk’üm.
Bu yüzden de ben bilgeyim, güçlüyüm..
Ey benim ateş gibi kırmızı kutsalım,
Başımı bir tek sana eğerim.
Ben senin için kurşuna göğsümü gererim,
Ben senin için ateşe düşer yanarım.
Ben seni onurumla severim!
Aylı bayrak arım benim, kıymetlim,
Şerefimle onurlu bayrağa seslendim.
Doğduğumda Göktürk’tüm zaten ben.
Sonunda da Türk olarak ölürüm ben.
(Zaman çözer bu bilmecenin cevabını.)
Başımızdan geçti bizim nice zorluklar,
Şükür Allah’a!
Bugün yok benim derdim, sıkıntım.
Bana denk düşman da yoktur sanırım,
Aman olsun aylı bayrağım, gök bayrağım.
Tek ‘Yigit Türk’üm!’ diye kalk ayağa.
Uyan Türk, ağabeyler ve kardeşler,
Mavi bayrak, gökyüzüdür!
Al kırmızı bayrak, şimşektir.
Dili bir, dini bir kardeşler,
Bu asır Göktürk’ün asrı. …
Zamanı geldi, çağ bizim çağımız!
(Aktaran Doç. Dr. Ekrem AYAN)
ДЕРЕККӨЗ: “AziAurupa” журналы, No59, Ақпан (02) 2021